İsrail Hatay sorununu kaşımaya başladı! Peki nedir şu Hatay sorunu?

Suriye Meclisi dün Hatay'ın Türkiye'ye katılışının ardından tam 82 yıl geçerken, bir bildiri ile Hatay’ın Suriye toprağı olduğunu iddia ederek Türkiye'ye tehditlerde bulundu. Şimdi akıllarda şu sorular var: Hatay ve Suriye ne alaka? Neden şimdi kaşınıyor? Nedir bu Hatay sorunu? Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Zeki Geçkil'in 2016'da kaleme aldığı yazısı bugüne ışık tutuyor.

İllüzyoncu medya ve akademiya son dönemde her platformda ısrarla Türkiye'nin Beşşar Esat'la görüşmesi gerektiğine vurgu yapıyordu.

Gerekçe olarak da Suriye'de son yapılan seçimlerde Esad'ın aldığı oy oranı gösterilip halkının desteğini almış birini nasıl görmezden gelirsiniz diyorlardı.

İşte bu süslü cümlelerin içine saklanmış sinsi bir amaçları vardı.

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Zeki Geçkil o amacı şöyle ifşa etmişti:

"Türkiye'deki İsrail illüzyoncu medya ve akademiyayı iktidarı Esat yönetimiyle görüşmeye zorlamak için baskılama aracı olarak kullanıyor. Zira Türkiye Esat yönetimini tanıyınca Suriye'den çekilmek zorunda kalacak ve oluşturulacak yönetimde söz hakkı olmayacak. Tek belirleyici İsrail olacak."
- GEÇKİL -

Ancak o amaçlarını gerçekleştiremeyeceklerini anladılar. Şimdi yeni bir plan için düğmeye bastılar. TC'nin ilk kuruluş yıllarında bugünler için hazırlayıp beklettikleri Hatay sorununu kaşımaya başladılar.

Peki nedir bu Hatay sorunu?

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Zeki Geçkil'in 2016 yılında "Atatürk hasta hasta Hatay’ı tek mermi sıkmadan nasıl aldı?" başlığıyla kaleme aldığı yazı tam da bugüne ışık tutup her şeyi açıklamaya yetiyor.

İşte Geçkil'in o makalesi:

Her türden şer odağının, terör örgütünün fahri avukatlığını yapan İsrail sözcüsü bir sözde gazeteci CNN-Türk programında “Atatürk hasta haliyle, tek kurşun sıkmadan Hatay’ı aldı; AKP iktidarı vatan toprağı olan Süleyman Şah Türbesini terk etti” şeklinde sözler etti lakin stüdyodakilerden bir cevap alamadı.

İngilizler işgal ettikleri topraklarda geride nizalı konular, sorunlar bırakıyorlardı ki sonraları bir müdahale için gerekçe yapsınlar. Mesela Müslüman Keşmir bölgesini Hindistan’a bazı Hindu bölgeleri de Pakistan’a bırakarak sürekli kaşıma, sorun çıkarma ve müdahale etme imkânına sahip oldular. İki ülke Keşmir yüzünden kaç kez savaştı; halen çözümsüz sorun olarak Keşmir Hindistan ile Pakistan arasında sürekli sürtüşme konusudur.

İngilizler başkent İstanbul’u işgal edip Osmanlı Devletini yıkıp işbirlikçilerine Ankara’da bir müstemleke tipi  devlet kurdururken; ileride gerektiğinde müdahale etmek için sorunlarının kaşınarak bahane oluşturulması için özellikle problemli yerler oluşturdular. Batı Trakya’yı, nüfusu Türk ve Müslüman olduğu halde kasıtlı şekilde Yunanistan’a bıraktılar.

Lozan’da kararlaştırılan Mübadele gereği Selanik’teki Sabetayist Yahudi nüfus Türkiye’ye getirtildi; Anadolu’daki Rumlar Yunanistan’a zorla göç ettirildi. Batı Trakya’daki Müslüman Türk nüfusun buna rağmen Yunanistan’da bırakılması bir kast-ı mahsusaya mebni idi. Nüfusu Sünni Türk ve Kürtlerden oluşan Musul’la Kerkük’ü Irak’a bırakırlarken bir taşla iki kuş vurdular. 1- Türkiye ile Irak arasında sürekli niza ve sorun olacak bir durum oluşturup gerektiğinde kaşıyıp müdahaleye zemin hazırlamak. 2-Bölgedeki zengin petrol kaynakları üzerine konmak.

Diğer yanda Batı Trakya ile Musul ve Kerkük’ün kaybından kaynaklanan itirazları, öfkenin tansiyonunu azaltıp Ankara Hükümetinin elini güçlendirmek için nüfusu Nusayri, Hristiyan Arap olan Hatay’ı eşantiyon olarak Türkiye’ye katarken de ileride kaşıyabilecekleri sorunu yine oluşturuyorlardı. İngilizler böylece Türkiye’ye birçok budaklı kazık atmış oluyorlardı.

Nitekim Batı Trakya Türkiye’nin Yunanistan’la, Hatay Suriye ile sürekli sürtüşmeye neden olacak bir sorunu oldu hep. Kimse dile getirmeyip üstü örtülüyor lakin Hatay’ın Türkiye ile Suriye arasında sorun olmaktan çıkması Tayip Erdoğan’la kanka olduğu günlerde Beşşar Esat’ın bu davadan/iddiadan vazgeçtiğini resmen ilan etmesi ile mümkün oldu!

Atatürk Türkiye’si, Sultan II. Abdülhamit’e Yahudiler için Filistin’de toprak talebini Theodor Herzl ilettiğinde sert bir ret cevabı aldığı için 1897 Basel Siyonist Kongresinde alınan bazı kararlar gereği İngilizlere ihale edilen bir proje idi.

Atatürk’ün de içinde yer aldığı Hareket Ordusunun Selanik’te oluşturulup İstanbul’a trenle gönderilmesi, Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesi, İttihat ve Terakki iktidarının idareye el koyması, Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşına sokularak çok cephede birden savaşa mecbur edilmesi, böylece 6 asırlık koca imparatorluğun tuz-buz edilip dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu amacına matuftu.

Bu arada Tehcir ile 1,5 milyon Ermeni nüfusun sınırları önceden belirlenmiş Türkiye dışına yine Osmanlı topraklarına sürülmesi, 2,5 milyon Rum nüfusun Anadolu’dan Yunanistan’a, Balkanlardaki 500 bin Sabetayist Yahudi nüfusun da Anadolu’ya göç ettirilmesi Türkiye’yi kurma projesinin gereğiydi.

Siyonist plan gereği Türkiye Cumhuriyeti, Sabetayist Yahudi toplumu için azınlık oligarşisi şeklinde yapılandırılırken etkili iki Hıristiyan azınlık olarak Ermenilerle Rumların rakip olup sorun oluşturmaması için Anadolu’dan temizlenmesi gerekiyordu. Ankara’da Ermeni Mahallesi yakıldı. İzmir’de Ermeni ve Rum mahalleri büyük yangınların çıkartılması sonucu bu iki Hıristiyan halk göçe zorlandı. İstanbul’da Ermeni ve Rum nüfus hala önemli bir yekûn teşkil ediyordu. Onlar için de İsmet İnönü CHP’si özel Varlık Vergisi Yasası çıkartarak göçe zorladı.

Bütün her şeye rağmen hala İstanbul’da epey bir Ermeni, Rum nüfus vardı. Onları da göçe zorlayıp Türkiye’yi arındırmak maksadıyla DP iktidar 6-7 Eylül 1955 günleri devlet eliyle yağma/çapul olaylarını örgütleyip organize etti. Bütün bu insanlık suçları işlenirken, düveli muazzama denilen Hıristiyan Avrupa devletleri üç maymunları oynayıp olup biteni görmediler, duymadılar, konuşmadılar.

Siyonist planın kusursuz gerçekleşmesine destek de verdiler. Zorla göç ettirilen 1,5 milyon Ermeni+2,5 milyon Rum= 4 milyon Hristiyan azınlığa ait mal mülk Balkanlardan getirtilen 500 bin Sabetayist Yahudi’ye peşkeş çekildi. O mülkleri satıp başta İstanbul, İzmir, büyük şehirlere gidip yerleştiler. Osmanlı bakiyesi Türkiye’yi Yahudi çiftliği haline böyle getirdiler.

Ezici Müslüman çoğunluğun sürüleceği yer yoktu. Zaten buna gerek de yoktu. Müslüman çoğunluğu devletten, siyasetten, kamusal alandan, sosyal ve kültürel hayattan dışlayarak kırsal alanda veya şehir varoşlarında yaşamaya mahkûm ettiler, cahil, fakir bırakıp geçim derdine düşürdüler, böylece paryalaştırdılar.

Erbakan işte o Müslümanları Millî Görüş partileri ile örgütleyip hükümete, devlete, iktidara taşıdı. Dünya Siyonizm’i ve onun yerli uzantıları Eski Türkiye’nin sahibi kalantorlar, bugün Müslümanların ülke yönetimine gelmesini hazmedemiyorlar. Bu yüzden önce sağ-sol anarşisi ardından Ermeni ASALA terörü, bölücü PKK terörü, soy kırım iddiasına ilişkin kampanyalar Türkiye’ye musallat edildi. Oysa Ermeni soy kırımı var ise bu Siyonistlerin planı olarak Birinci Dünya Savaşı şartlarında gerçekleştirildi.

Rumlarla ve Ermenilerle Selçuklular/Osmanlılar 1000 yıl birlikte barış, adalet içinde iç içe yaşadılar, hiçbir zaman böyle bir olay vuku bulmadı. Ama korkulacak, endişe edilecek bir durum yok. Millî Görüş’ün 40 yıllık mücadelesi içinde 3 darbe yapıp 4 partisini kapattılar, Erbakan’ı bir o kadar siyasi yasaklı yaptılar, lakin asla sonuç alamadılar.

Sabetayist vesayet rejimi, Eski Türkiye’yi yeniden getiremeyeceklerdir. Öyle ki tüm umutlarını Meral Akşener’e bağlamışlar! Millî Görüş’ün iktidar ortağı olduğu Türkiye 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından beri güçlendi, bölge lideri  küresel güç oldu. Siyonizm’in artarda çıkardığı iki dünya savaşı sonrası, 1945 Yalta Konferansında kurduğu 2 kutuplu dünya düzeni artık yok.

SSCB’nin dağılmasından sonra tek süper güç yaptığı ABD liderliğinde ilan ettiği Yeni Dünya Düzeni de yok. Bugün, tek süper güç ABD’den, Büyük Ortadoğu Projesinden, Büyük İsrail’den söz eden hiç yok!! BM de, AB de, NATO da gücünü yitirmiş; hepsi iç sorunlar ve ekonomik krizle boğuşuyor.

Türkiye işlevsiz kalan gayri adil BM’ye ağır eleştiriler yöneltiyor, tık çıkmıyor. Buna karşı Yeni Osmanlıcılık konuşulup Yeni Türkiye’nin önlenemeyen yükselişinden söz ediliyor. Bu süreç devam ediyor, devam edecek. Ta ki Yeniden Büyük Türkiye liderliğinde Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen kuruluncaya kadar…

İlk yayın tarihi: 02.07.2016

>>>O<<<

O.G.

03 Ara 2021 - 12:24 - Gündem

Muhabir  Osman Gürses


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.