Millî Gazete Sabetayist hahama emanet

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Zeki Geçkil'in 13 Şubat 2013 tarihinde El-Aziz'den köşesinde yayınlanan yazısı...

İlk yayınlanma tarihi: 13 Şubat 2013

Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni olarak, Erbakan hayatta iken son günlerinde göreve getirilen Mustafa Kurdaş görünse de atılan manşetlerin, yapılan haberlerin Sabetayist hahamın kafa yapısı ürünü olduğu erbabınca kolay fark edilebilmektedir.

Sabetayist hahamın köşesinin bayat içeriklerini manşete taşıyan Millî Gazete yönetimi Millî Görüş bakış açısı ile alakası olmayan, Müslümanları yerli-yersiz eleştirerek karamsarlık empoze etmeye, İslami kesimler arasındaki her türlü çelişkiyi gündeme getirip ayrılık tohumları ekmeye, aykırılıkları gözlere sokmaya yönelik bir yayın politikası izlemektedir.

Her gün farklı bir konuda felaket tellallığı yapan, her şeyin kötüye gittiğini ısrarla ve inatla savunan bu hastalık saçan zihniyet hangi konuda olursa olsun Türkiye’de, İslam Âleminde yaşanan olumlu gelişmelere, olaylara asla itibar etmeyip münhasıran ümit kırıcı, moral bozucu, tahripkâr bir yayını ilke haline getirmiş bulunuyor.

Mütemadiyen; tarihin hiçbir döneminde yaşanmayan, gerçekleşme ihtimali bulunmayan bir ütopya oluşturup bunu İslam diye dayatan, bir imamı kebir seçip itaat edilmesini tavsiye etmesine karşın İslami kesimleri isim vermeden incitici, tahkir edici bir üslupla eleştiren, örnek lider şahsiyet olarak kendini tarif edip ihsas eden bir adama Millî Gazete emanet edilmiş…

Kafasının içinde 40 tilkiyi kuyrukları birbirine değmeden dolaştıran bu Sabetayist haham arada bir Sabetayistler, Kripto Yahudiler, Avdetiler, Selanik Dönmeleri gibi konulara ilişkin kalem oynatarak inandırıcı olmaya, kendini sıkı sıkıya kamufle etmeye çalışmaktadır.

Sabetayist hahamın geçmişini yalnızca yazdıklarından öğrenenler elbette ki kırdığı yumurtalardan habersizdirler. Millî Görüş’ün yayın organı Millî Gazete’de yıllarca köşe yazıp Erbakan ve kurduğu partilerin başına gelenlere ilişkin tek kelime dahi kayda geçirmeyen bu muhteremin sürekli temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp okuyucuların önüne koyduğu maceralarının tamamen çarpıtıldığını, gerçeğin ne olduğunu kim bilebilir ki?

Mesela muhterem, ünlü basın baronu Sabetayist Erol Simavi’ye Son Haber adlı muhafazakâr bir günlük gazete çıkardığını, bu gazeteye Millî Gazete’den Zeki Ceyhan’ı transfer edip birkaç hafta köşe yazdırdıktan sonra işine son verdiğini bir gün köşesinde yazabilir mi?

Kaderin yorumlanmadan anlaşılmaz tecellisine bakın ki; Sabetayist haham, Erol Simavi’nin isteği üzerine çıkarttığı günlük gazeteye Millî Gazete’den transfer ettiği Zeki Ceyhan ile Millî Gazete’de on yıllardır birlikte köşe yazarlığı yapmaktadır!

Peki, bu muhterem üç-beş Müslümanın bir araya gelip kitap okuduğunda nefeslerini karakollarda aldıkları bir zulüm ve istibdat döneminde; nasıl iki günlük gazeteye sahip olduğu, oldukça yüksek bir tiraja ulaştığı hakkında biraz ayrıntılı bilgi verebilir mi? Ayrıca Müslümanları her sabah namazı bir selatin camiinde bir araya getirip miting gibi cemaatlerle namaz kılınmasına önayak olduğunu hangi güce sırtını dayayarak yapabildiğini açıklayabilir mi?

Biliyoruz, konu buraya geldiğinde hemen atlayıp sözü 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasına getirerek nasıl İslami hizmetlerinden ötürü yargılandığını, nasıl iki günlük gazetesinin elinden alınıp mağdur edildiğini ve yıllarca sürgünde yaşadığını anlatıp kedi gibi hep 4 ayak üzerine düşecektir.

Ama kazın ayağının göründüğü gibi olmadığını erbabı çok iyi bilir. O dönemlerde yargıdan paçayı sıyırıp yurt dışına kapağı atmak ve yıllarca ülke ülke dolaşarak yaşamak sıradan insanların, hele Müslümanların kotarabileceği bir keyfiyet değildi.

Ama şurası çok mühim: Muhterem kendisini koruyup kollayan güçlere rağmen 12 Mart yönetimine karşı pek bir şey yapamayacağını anlamış olmalı ki aldığı tüyo ile yurt dışına kaçmış olsun. Nitekim 28 Şubat sürecinde de rüzgârın tersine esmeye başlaması üzerine kulağı delik bazı cemaat lideri uyanıklar yurt dışına kapak atmayı başardılar! Kimi hala gelemedi, kiminin de cenazesi geldi.

Olay şudur: Erbakan 1969 Genel Seçiminde Konya’dan bağımsız milletvekili adayı olmuştu. Daha önce seçimle geldiği TOBB Başkanlığından polis zoru ile uzaklaştıran Başbakan Demirel, kazanıp Meclis’e girmesin diye münhasıran Erbakan için seçim yasasında değişiklik yapmıştı…

O zamanlar birleşik oy pusulası yoktu. Her parti ve bağımsız adaylar oy pusulalarını oy kullanılan yere bırakırlardı. Yeni yasaya göre, daha önce bağımsız adayların oy pusulalarının mühürlenmesi şartı konulmasına karşın yapılan değişiklikle bu kez mühürlenmemesi şartı getiriliyordu. Anlamsız gibi gözüken bu değişikliğin amacı seçmeni şaşırtıp Erbakan’ın oylarını iptal ettirmekti.

Hazırlanan oyunun pürüzsüz oynanabilmesi için de, bağımsız aday pusulası mühürlenecek, hayır mühürlenmeyecek tartışması çıkartılıp iyice kafalar karıştırılmaya çalışılıyordu. İşte tam bu sırada yaşanan tartışmaları bitirip son noktayı koymaya karar veren Sabetayist haham, gazetesine attığı manşette şöyle diyordu: BAĞIMSIZ ADAY PUSULASINI MUTLAKA MÜHÜRLEYİN! Bu kullanılan oyların iptal edilmesi anlamına geliyordu.

İslam’ı, Müslümanları yalın kılıç korkusuzca savunan kahramanımıza ahalinin güveni tamdı. Bunu bilen Adalet Partisi Konya Teşkilatı muhteremin o günkü gazetesinden tomarlarla nüshalar alarak Erbakan’ın taraftarı görüntüsü veren kişiler eliyle dağıttırdılar.

Bütün bu organize kolektif çabaların sonucu sandıklar açıldığında mühür basılmaması gerekirken mühürlenen Erbakan’ın oy pusulası sayısının 19 bini bulduğu görülecekti. Ne var ki Erbakan tam 3 milletvekili çıkaracak kadar oy aldığı için bir milletvekili çıkaracak oya tekabül eden 19 bin oyun iptali seçilmesine engel olamadı.

Erbakan vefatından bir süre önce Sultanahmet Camiinde cuma namazı sonrası, imam odasında sohbet ederken tarihe ışık tutan açıklamalarda bulunmuştu. 12 Mart 1971 Muhtırasında imzası bulunan Muhsin Batur’un 12 Eylül 1980 öncesi CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olmasına karşın Genel Başkan Bülent Ecevit’in yeterli oy verdirmediğini, Millî Selamet Partisi olarak verdiklerini, buna rağmen seçilemediğini ayrıntılarıyla anlatmış, Zaman Gazetesi de haber yapmıştı.

Diyeceksiniz ki bunun Sabetayist haham ile alakası ne? Alakası şudur: Her zaman ifade ettiğimiz üzere, Erbakan’ın da tarihe düştüğü bu notta işaret edildiği gibi 12 Mart 1971 Muhtırası millî derin devlet tarafından verildi. Açıkçası muhtıra verilmesinin arkasında Erbakan vardı.

Bu süreçte, Erbakan’ı TOBB Genel Merkezinden polis copu ile çıkartan Başbakan Demirel, asker dipçiği ile Başbakanlıktan uzaklaştırılırken CHP Genel Sekreteri Ecevit de muhtıra asıl bana karşı verildi diyerek görevinden istifa ediyordu!

Gazetesine attığı manşetle bağımsız aday pusulalarını mutlaka mühürleyin çağrısını yaparak Erbakan’ın 19 bin oyunu iptal ettiren ve fakat sandığa gömemeyen Sabetayist haham ise 12 Mart 1971 sürecinde yurt dışına kaçmak ve iki gazetesini yitirmek zorunda kalarak bedelini ödemişti.

Olay kahramanımız Sabetayist haham kaderin yine garip tecellisine bakın ki CHP-MSP Koalisyon Hükümetinin 1974’te çıkardığı genel af yasası ile Cumhuriyet tarihinde ilk kez TCK 163 mahkûmu Müslümanlarını da kapsaması sayesinde Türkiye’ye dönebilmişti. Daha önceleri irtica yüzkızartıcı suç sayıldığı için afların kapsamına alınamıyordu.

Döner dönmez de bu muhteris haham yeniden başa dönerek tekrar bir haftalık gazete çıkarmaya ve sayesinde affa uğrayıp ülkesine döndüğü Erbakan’a, Millî Selamet Partisine yönelik bağrıyanık bir sivri dilli muhalefet yapmaya başlatmıştı.

Sabetayist hahamın Millî Gazete’de köşe yazma hikâyesi de ilginç. Duyduklarımız eğer doğru ise yurt dışından Türkiye’ye döner dönmez Erbakan kendisini davet edip şunları demiş: Zatıâliniz bir ticari faaliyet nedeniyle zarar edip borca girmediniz; İslam adına cihad yaptığınız için bu sıkıntıları yaşayıp çileler çektiniz…

İslam bizlerin de dini ve Millî Selamet Partisi cihad teşkilatımız; bu yüzden borçlarınızı üstlenecek ve Millî Gazete’de yazmaya başladığınız takdirde size 10 bin Lira maaş ödeyecektir. Bu paranın o zaman bir milletvekili maaşının 2 katı kadar olduğunu hatırlatalım.

Erbakan’ın teklifine şu cevabı veriyor: Ben borçlarımı kendim ödemek istiyorum. Millî Gazete’de yazı yazmaya gelince bunun karşılığında ücret almak istemiyorum. Ancak yazdıklarıma kimsenin müdahale etmesini kabul edemem.

Erbakan ise şunları söylüyor: İslam’ı temsil eden bir kuruluş olarak bizlerin işlerimizi istişare yapıp öyle kararlarımızı almamız lazım. Alınan kararlara hepimizin uyması gerekir. Parti sözcüleri başka şeyler söyler siz başka şeyler yazarsanız birlik bütünlük halinde davamızı anlatıp savunabilmemiz mümkün olmaz, çelişkiye düşeriz.

Bu diyalogda taraflar birbirinin şartlarını kabul etmediklerinden Millî Gazete’de köşe yazması için yapılan teklif sonuçsuz kalıyor. Ancak bu durum 12 Eylül 1980 sonrası değişiyor. Anlaşılan kadarı ile Refah Partisi döneminde şartları kabul edildiği için hazret Millî Gazete’de yazmaya başlıyor.

Peki, ne değişmiş olabilir?

12 Eylül 1980 Darbesi sürecini millî derin devlet aracılığıyla ele geçirip Türkiye’yi kontrolüne aldığı için Erbakan açısından Sabetayist hahamın Millî Gazete’deki köşesinde ne yazdığının fazlaca bir önemi kalmadığını düşünmek zor değildir. Doktorların ölümcül hastalarane yersen ye dediği gibi Sabetayist hahama da ne yazarsan yaz denilmiş olabilir. Yani artık tehlikeli olmaktan çıkmıştı.

Sabetayist haham Millî Gazete’deki köşesinde Millî Görüş partilerinde kıyamet kopsa, Erbakan’ın başına ne belalar gelse de hiç oralı olmayıp, ilgi ve alaka duymadı. Millî Görüş’ün yayın organında tamamen kendi dünyasına ait bağımsız, özgür, farklı bir köşe oluşturdu. Adeta zımni bir sözleşme varmış gibi ne o Erbakan’a bir şey dedi, ne Erbakan ona.

Erbakan ve Millî Görüş partilerinin başına gelen onca hadiseye ilişkin, 28 Şubat sürecinde bile tek kelime yazmayan hazret bir Sabetayist olan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın oğlu İTO Başkanı Murat Yalçıntaş’ın teknik takip sonucu karıştığı rüşvet olayından ötürü içeri atılmasına yufka gönülcüğü dayanamayarak ben onun asla böyle bir işe bulaşmadığına kefil olurum diye yazmaktan kendini alamadı. Sonunda yapılan teknik takip yasal delil sayılmadığı için sanık beraat ettirildi!

Anlaşılan o ki Erbakan’ın vefatından sonra Saadet Partisi’ni politbüro yöntemleriyle yöneten YİK Başkanı O. Asiltürk ve Ak Saçlı ekibi Millî Gazete’yi de bu Sabetayist haham yazarın tasarrufuna bırakmış.

Erbakan ve Millî Görüş’e yönelik geçmişe dayanan derin kin ve intikam duygularıyla dolu bulunan Sabetayist haham devran dönmüş, gün doğmuş gibi olanca ihtirasıyla fırsatı değerlendirip bütün hıncıyla asılıyor.

Millî Görüşçülerin iktidara olan iğbirarını, muhalif duygularını sömürerek Millî Görüş’ün Türkiye’nin devlet politikası haline getirildiği gerçekliğini birtakım pespaye konuları öne çıkarıp gözlerden ırak tutmaya çalışıyor.

Millî Gazete Millî Görüşçülere ve milletimize ümit aşılamak, heyecan vermek ve başarı vadetmek yerine; karamsarlık aşılamaya, ümitsizlik vermeye, hüsran ve kaos dolu bir gelecek göstererek en büyük tahribatı yapmaya çalışıyor.

Müslümanların kişisel ve toplumsal kusurlarını, ayıplarını, noksanlarını abartılı, alaylı ve iğneleyici bir dille aşağılamayı misyon haline getiren, Erbakan ve Millî Görüş düşmanı bu Sabetayist haham elbette ki Millî Gazete’yi de hain emellerine alet etmek için çırpınıyor.

Sureti haktan gözüküp kendini aptallara bulunmaz Hint kumaşı gibi satan bu kerameti kendinden menkul Sabetayist hahamın tahribatına mani olmak hiç kuşkusuz ki kolay değil. Ancak bilsin ki o ne kadar inandığı davaya hizmeti kendine misyon edinmişse; bizler de Allah’ın izniyle Millî Görüş davasına o kadar adanmışızdır.

Erbakan, 40 yıllık şanlı bir mücadele sonunda Dünya Siyonizm’inin milletimizi içine soktuğu hile rejimi ve köle düzeni cenderesinden Türkiye’yi kurtarıp bölge lideri bir küresel güç haline getirdi ve Millî Görüş’ü iktidar yaptı.

Ancak son nefesini Genel Başkanı olarak verdiği Saadet Partisi’ni emanet ettiği Mustafa Kamalak kendini bir oldubitti ile YİK Başkanı ilan edip Millî Görüş liderliğini sahiplenen Oğuzhan Asiltürk’e karşı dirayet yerine zaaf gösterip nihayet teslim oldu.

Hayatta hiç yanlış yaptığına şahit olmadığımız ve her yaptığında bir hikmet gördüğümüz Erbakan inanıyoruz ki yine en doğrusunu yaptı. Çünkü Mustafa Kamalak mevcut şartlarda en doğru isimdi.

Bunu, Millî Görüşçülerin işbirlikçi hain Ak Saçlılar ile kaçınılmaz mücadelesini düşündüğümüzde çok daha iyi anlayabiliyoruz. Bu zorlu mücadele sürecinde Mustafa Kamalak elverişli bir ortam ve çeşitli fırsatlar için vesile oluyor.

Millî Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi’ni eğer birkaç içi geçmiş provokatör ajan eskisi elinden kurtarıp asli çizgisine, tabii mecrasına çekemeyecek olurlarsa Millî Görüşçülere yazıklar olsun. Ve eğer Millî Görüşçüler bu basireti, cesareti, dirayeti gösteremezlerse millî derin devlet sağ olsun!

Sabetayist haham Millî Gazete’deki köşesinde isim vermeden İslami camianın kanaat önderlerine yönelik en ağır eleştirilerde, ithamlarda bulunup en aşağılayıcı tasvirler yaparken; “Ben kimseleri ismini vererek suçlamıyorum, yazdıklarım kime uyuyorsa üzerine alınsın” diye kendini güzel savunuyor.

Biz de kimsenin ismini vermeden bir Sabetayist haham portresi çizdik, kime uyuyorsa üstlenebilir!

(*) Gazetemizin 746. sayısında El-Aziz'den köşesinde yayınlanmıştır.

#

26 Tem 2019 - 02:11 - Milli Görüş


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak El-Aziz Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan El-Aziz Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler El-Aziz Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı El-Aziz Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.